12.08.2013

Breathless (Ddongpari)



Bazı filmler vardır; ilk izlediğinizde müthiş bir film izlediğinizi düşünmezsiniz. Ama sonra ara ara hep aklınıza gelir, bir çok şey o filmi hatırlatır,hatıralardaki sahneler zaman geçtikçe demlenir ve güzelleşir hatta ki sonraları dönüp bir daha izlemek zorunda kalırsınız. İşte bu film tam da o filmlerden.

Gerçekten çok duygusal ve hassas kişilikte bir çocuktan kötü hayat şartlarının ortaya çıkardığı zorba, küfürbaz hatta psikopat bir adam. Çocukluğunda babası bıçakla annesini öldürmeye yeltenmişken yanlışlıkla kavgayı ayırmaya çalışan ablayı bıçaklamış , annesi aynı gece ölmüş, babası hapse girmiş. Şimdiki zamanda da nefret ettiği babası hapisten çıkmış ve ona bakmak zorunda, ablasıyla görüşmüyor fakat çok tatlı küçük bir oğlan çocuğu olan yiğeniyle ona sürekli kazandığı paralardan yollamaya çalışıyor ve haraç toplama işinde çok başarılı (çünkü psikopat) bir adam. İşte bir zaman geliyor garip de bir şekilde hayatına yaşam şartları onun da çok zor olan lise sona giden bir kız giriyor. Birbirlerinin hayatlarından bihaber sadece iki ruh ikizi. 

Film, bu zamana kadar izlediğim filmlerin en kötü sonunu barındıran film oldu benim için. Ki sonunda ağladığım filmler olmuştur, bunda ağlamadım da mesela. Ama işte izledikten sonra üzerinden kaç yıl geçmiş olmasına rağmen şunu diyebiliyorum hala : sonunu en dert edindiğim filmdir bu. Çünkü gerçek yaşamdaki trajedidir niyetlerden önce yaptıklarının gelmesi. Ertelediğin güzellikler her zaman gelip seni bulmaz. Kötü addedilen insanlar hep kötü kişilikte değildir, bazısı sınavı geçememiş insanlardır sadece. İşte bu kötü adamın da her şeyi geride bırakıp tamamen değişmek istediği bir zamanda, hatta tam da o günde geçmişte yaptıklarının cezasını bulması gerekir.

En sevdiğim yönlerinden biri: müzik azlığı. Müzik anlam ağırlığı olan filmlerde mümkün olduğunca olmamalı bence. Bu filmde de müzik bir kaç sahne dışında yoktu ve o sahneleri de çok güzel doldurmuştu. Seyirciyi pasif duruma düşürmeden sürekli -duygusal anlamda- kitap okuyormuşcasına zihni çalıştıran filmleri seviyorum. Çoğu klasik amerikan filmlerde olmaz bu. Güney Kore'de (her ne kadar basit dizi-filmleriyle de ön plana çıkmış olsa da) amerikan filmlerinin yanından bile geçemeyeceği dolulukta sahneleri barındıran filmler var. Bu konuyu ön yargılarıyla tanımlayan insanlara duyurulur :)
                 
                     

İzleyenler için: İkisinin de belki de hayatının en zor geçen akşamının sonunda sahil kıyısında oturduğu sahne ruh eşi olmalarının en güzel ve en sade örneğiydi.

Son olarak: bu 'kaybedenler filmi' ni başrolünü oynayan 'Yang Ik-Joon' hem yazmış hem yönetmiş ,yani baştan sona kafasındaki bir film olmuş, bu yüzden bu kadar "sek" olsa gerek. imdb puanı: 7.5, ama kesinlikle daha fazlasını hak ediyor. Özellikle farklı yapımları sevenlere şiddetle öneriyorum. 

Not: Yalnız bir şey varsa bu adamlar fragman yapamıyor arkadaş. Yine de bulduğum en iyi fragmanı şurdan izleyin.





Hiç yorum yok: