14.11.2010

elif dedim BE! dedim



"8..12....24..30..hah 37 " kafamı kaldırdığımda bi kız bana fal taşı gözlerle bakıyordu, bende ona sabit baktım bir süre 'senin yerin di mi burası' dedi, 'evet' dedim. yandaki arkadaşıyla ufak bi bakışıp kalktı arka koltuğa oturdu, ben cam kenarı yerime konuşlandım, onların rahatını bozmuş 'uyuz kız' moduna girmiştim istemeden, neyse dedim salla ben cam kenarının dadını çıkartayım ki bi döndüm siyah kutucuklar var camımda,evet, cam amacı dışına kaymış bir kahramanın reklamını yapıyordu. 'Köroğlu' nun arkasından etrafı seyreylemeye çalışmaya başladım, yanımdaki kızın arkasındaki arkadaşlarıyla konuşma tonuna hayran kaldım, evin salonundaymışcasına rahattı kız, espriler yapıyordu tıpkı en yakın arkadaşıyla bi odadaymışcasına küçük düşme tedirginliği olmaksızın. arkadaşlarının verdiği cipsimsi yiyeceği şapırdatarak yiyor, uyumaya karar verdiğinde yarı yatay pozisyonu alıp bağıra bağıra koltuğun rahatsızlığından şikayet ediyordu. adı 'elif' ti, halim olsa muhabbete girip çocukluğuna inmek isterdim o denli tez konusu olabilecek bi tiplemeydi. ama ne halim ne sabrım yerinde olduğu için elimin tersiyle ağzının ortasına geçirmek istediğim biri oldu sadece. mp3çalar olmadan otobüs yolculuğu.. Allah'ın beni böyle imtihan etmemesini dilerim. Taktım kulaklıkları bastım müziği, 'elif' in sesi arka plan sesi olarak kaldı, rahatladım. ve otobüs 20 dk rötarla kalktı.
   3 buçuk saat süren bir otobüs yolculuğum olur benim min 3 haftada bir, diğer insanlar gibi kafam rahat bir yolcu olmak isterdim, olmuyor. naparım da zamanı daha hızlı geçiririm diye yolculuk zamanımdan bir gün öncesinden bilinç-gerimde düşünerek başlarım. 'uykusuz' umu alırım, mp3çalarımı şarj ederim, bir kitap alırım, bir de bulantı ilacı alırım (uyku ilacı niyetine). benim için ideal yolculuk: yolculuğumun yarısına kadar kulaklığımı takıp uyumak, yarısından sonra muavinin servis yapması, benim hareketli bir müzik eşliğinde neskafe içerek ayılmam ve bu süreçte dergimi okumam, sonraki kısım da kitap okumam. bunu gerçekleştirdiğim sanırım bir yolculuk oldu, olmaz olaydı, ütopik bir durum olarak kalsaydı da ulaşamadığım ciğere pis deseydim..
  bir gözümle 'bolu beyine selam söyleyen köroğlu' ndan dışarı izlemeye çalışırken bir gözümle muavini takip ediyordum. otobüs kalkalı 15 dk olmuştu, otobüs ışıklarını yakıp durunca kulaklığımı çıkardım ve arka plandaki elifin sesi yine hayatımın odağına oturdu, kulaklıktan dolayı anonsu duyamadığım için elif e -kaç dk sürecekmiş mola? dedim ve elif konuşabildiğimin verdiği şaşkınlıkla herhalde gözlerini faltaşı gibi açarak -20 dk sanırım dedi. 15 dk sonrasında mola verdiği için "system" e küfrettim. mola bitiminde ben yine hem dışarıyı hem muavini kesiyordum, muavin hayatından bezmiş bir kimseydi. çok bıkkın ve yorulmuş sabit tavırlarından sonra birden hareketlendi, ben muavine kitlendim,kedi olsam kulaklarımı kaldırırdım o derecede. tepsi çıkardı bi yerden; ben acaba korkuğum başıma mı geliyor diye düşünmeye kalkmadan  kutu kutu içecek  ve yiyecekleri çıkardı üst dolaptan, acıyla boynumu büktüm. "yine mi lan" dedim.."ne aceleniz var lan" dedim..bu arada bu hazırlanıp en önden servise başladı, kararlıydım her yolculuğumda olduğum gibi,bu sefer neskafe almayacaktım, şimdi neskafe içersem uyuyamazdım, neskafe midemi bulandırıyordu, neskafe ökkğtü, pisti, kakaydı. muavin yaklaşıyor, benim heyecan artıyordu." 'bişey istemiyorum' diyeceksin hepsi bu!" diyerek kendimi gazlıyordum ve muavin ön sıraya da 'nea isterdiğinizğğ?' sorusunu sorunca burnuma kahve kokuları geldi yine, hep bu koku yüzünden başıma gelen geliyordu, hep bu koku yüzünden kendime olan güvenim sarsılıyordu, önümdeki zırtapozlarda rahat rahat 'kahve alayım' dediler mi.. dediler. adam bize baktı düşmüş göz kapaklarıyla 'siz?' dedi herhalde en arka sıralarda olduğumuz için cümle git gide kısalarak bir zamir ve soru işaretine dönüşmüştü. gözlerimi kaçırarak 'kola' dedim. ben kola sevmem sevgili dostlarım. neskafe içmiş olmamak için kola alıyordum bundan önceki tüm neskafeye hayır diyemeyişlerime inat. kola aldım. içemedim, adam çöp poşeti gezdirirken içememiş olduğum bardağı utançla attım, muavin bana ' lan akacak şimdi poşetten anasını satiyim alıyon madem içsene gerizekalı' diye ayar kaysa gözümü elif in konverslerine dikip özür dileyebilirdim. kendi mallığıma sinirlendim biraz.neyse  bi şekilde servis krizini atlattığıma göre bundan sonrası geçer diye düşünmüştüm, olmadı. o kadar zor bir gün geçirmiştim ki bangır bangır müziklerle uykuya dalıp ara ara arka plandaki(!) elifin sonsuz özgüvenli sesiyle irkilip uyanıyordum. dönüp 'biraz sessiz olur musun uyumaya çalışıyorum' desem çok bilmiş gıcık kız olmakla kalmayıp sanki otobüs bir tür yatakhane çeşidi de kız gece uyutmuyormuş gibi bir abartı oluşturup ' manyak mıdır nedir?!' kızı olmak da istemediğimden bişey demedim. zaten bişey deseydim bu yazıyı da yazmazdım zira içine atılmayan çok az şey yazıya dökülür canlarım.. o otobüs dudulluya varamadı o gün, 'kötü sesli olanlar özgüvenli olmamalı' fikrinin oluşumuna sebep elif,arkamda 'ayyhh eliiff nekkadar alemsin ihihih' modunda iyice elifi gazlayan kızlar, önümde  tvdeki 'geniş aile' dizisini görebilmek ve duyabilmek için çırpınan, duyduğu her espriye kahkahalarla gülen türkiye ve balkanların en çok "geniş aile" seven iri yarı insanı,  sağ hizamda birbirini yeni tanımamışcasına ve altın günündeymişcesine bağıra bağıra muhabbet eden,gülüşen iki teyze  ile +sonsuza giden bir fonksiyona dönüşen otobüs yolculuğum. 3 bebek ve bir çocuk kusmalı yolculuğumdan sonraki en kötü yolculuk mertebesine yerleşti. Ve 'çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır' artık.