10.02.2011

İki Dil Bir Bavul







Eve dönerken otobüste rasgeldim bu filme, yarısından sonrasını yakalamışım. bir anlık bir sahneydi gördüğüm ama o bir saniyelik sahneden filmin farklı olduğu kokuyordu, takıldım kaldım ve sonuna kadar izledim. denizlili bir öğretmen, emre aydın, topluyor bohçasını geliyor ücra bir kürt köyüne ve 1 eğitim senesi anlatılıyor.Filmde müzik yok, en ufak bir kamera-ses efekti hiç birşey yok, siz çekiyor gibisiniz başlarda. Emre öğretmen çok doğal bir tip,sigara içiyor,yerine göre lanlı lunlu tepkiler veriyor, duygularını açık açık sadece annesiyle telefonda konuşmalarında  duyuyorsunuz. " Hiçbişey yok yaa,hiçbişey yani..Tamam köye geleceğimin farkındaydım, köye çıkacağımı da biliyordum ama ben bu kadar kötü bir yer hayal etmemiştim en azından hani.. suyum olur diyordum, o bile yok yani" diyor ilk zamanlar annesiyle konuşmasında. öncesinde kameraman sizmişsiniz gibiydi ya, ilerleyen sahnelerde de öğretmen sizmişsiniz gibi hissediyorsunuz, ara ara da çocukluk hallerinizle bağdaştırıyorsunuz kürt çocuklarını izlerken. öğretmenin kendilerine sorduklarını anlamayan çocuklara çat pat türkçe anlayan diğer çocuklar kürtçe tercüme ediyor da ancak öyle iletişim kurabiliyorlar bazı sahnelerde öğretmenle. öğretmen de zaten kameranın varlığını unutmuş gibi oluyor sınıfta.ilk izlerken öğretmeni oynayan adamın oyuncu olduğuna inanasım gelmemişti, sonradan internetten araştırdığımda baktım hakkaten değilmiş, gerçekten öğretmenmiş kendisi, ismi de gerçekten emre aydın imiş. Yani yapay olan pek birşey yok bu filmde.
     Batıda doğmuş büyümüş biri olarak o kadar acıtıcı gerçeklikte ki sahneler... evlerin içi, halkın yoksulluğu, çocukların türkçe derslerinde ismini okumaya çalıştıkları şeyleri bilmiyor oluşları.. ( çikolata, ceviz, nane), aile içindeki o saf iletişim ve hiç alışık olmadığın konuların mevzu edilmesi mesela; öğretmenin veli toplantısında ailelerden çocuklarını okula temiz göndermelerini, defterleri olmasını ve türkçe konuşmalarına teşvik etmelerini istiyor olması, utanıyor insan ilkokula nasıl gidip geldiğini hatırlayınca. çocukların taş yere uzanıp ödevlerini yapmalarını, evden geldiklerinde yere oturup ekmekle karpuz yemesini görünce öylece kalıyorsun.. acıtasyon olsaydı etkilemezdi beni hiçbir şekilde, ama o çocukların hiçbirinin oyunculukla uzaktan yakından alakası olmadıkları çok aşikar. Ha diğer yandan doğal yalın falan diyorum ama mevzu türk- kürt olunca şunu sorarsınız: hiç mi bir düşünce aşılama derdi yok bu filmin?  tamamen hayır diyemem belki bir kaç sahnesi üzerinde uzun uzun tartışılabilir bile. ama o bi kaç sahne bile rahatsız edici boyutta değil, filmin genel doğallığı tüm uçları absorbe etmiş durumda.
   
 Son olarak en çok sevdiklerim: emre hocanın her hali, özellikle öğrencilerle iletişim kurmaya çalışırkenki doğallığı,"zülküf" hatta "zilkif" filmi izleyenler bilir onu, yorum yapmayacağım. hele rojda nın hoca bişey sorduğundaki utangaç bakışları.. çok yalın..çok güzel.. saflığı özleyenler için ilaç olacak bir film. Ve belki empati yoksunluğu çekenler için izlemeleri şart olan bir film..

5.02.2011

Les Choristes

                                                                     
Bu film ile birlikte son izlediğim 3 film üst üste: kore, amerikan ve fransız yapımı denk geldi. hepsi altyazılı keza dublajı gerçekten sevmiyorum, seslerin orjinali: ruh, dublaj yapılınca filmin üstünde çok emanet duruyor. Kore ve Amerika üzerine bi de Fransız filmi izlemeye tırstım açıkçası ama  beni fazla etkilemiyormuş  onu anladım. Her neyse, filme gelince: "Les Choristes" konu olarak hiç yabancı olmadığımız bir film aslında, tanışıklığımız hababam sınıfı filmlerinden biraz (artık kaç tane var bilmiyorum), haylaz öğrenciler- öğrencileri anlayarak dize getiren öğretmen. bu başlıkta aynı katogorideler fakat bu film komedi değil. İşleyiş,konu da çok farklı,özgün. beni tavlayan kısım ise öğrencilerin ve özellikle müzik öğretmenin ruhsal durumlarının analiz edilebilmesiydi, gerçek öğretmenlik vasıflarını izliyorsunuz adamda. Onla birlikte sinirlenip onla  birlikte kıvanç duyuyorsunuz, bu öğretmeni oynayan adamı çok beğendim zaten çocuklarda günlük hayatta karşılaştığınız tiplemeler sanki.

Bir de tabii ki müzik.. Filmin müziklerinin etkileyici olmasının yanı sıra en çok hoşuma giden kısımlardan biri de tamamen işe yaramaz denilen ipini koparmış derecede laf dinlemez öğrencilerin dikkatlerini bir noktaya istekli bir şekilde topladıklarında neler yapabilecekleri ve bunun müzikle olması.. Öğretmen koro oluşturmak için öğrencilerin ses türlerini(bas,soprano,bariton,tenor...) tespit ederken teker teker kendi bildikleri birşeyleri söylemelerini istiyor, bu haylaz çocukların çoğu müdürleri ve kendisi de dahil olmak üzere öğretmenleri hakkında dalga amaçlı tekerlemeler söylüyorlar, adam kendisine söylenen ağır lafları yiyip"hmm soprano sola geç, kesinlikle tenor sağa geç" diyebilen bi öğretmen. Hepsinin karakterini ayrı ayrı tanıyıp ona göre muamele edebilen bir adam. filmi izlemiş olanlar için ise; "cumartesi" ayrıntısı gerçekten çok hoştu.


Öğretmenlikle ya da çocuklarla en ufak bi ilgisi olanların dahi izlemesi gereken bir filmdi bu, insana katacak birşeyler anlatıyor çünkü. Film çok akıcı, zaten 1.30 saat, hani bazen insanın canı film izlemek ister de böyle karmaşık yoğun kısacası bünyeyi zorlamayan bir film arar ya izleyecek, işte bu odur. Bu soğuk kış günlerinde gerçekten içinizi ısıtacaktır..


1.02.2011

o değil de, şu polis gibi olmak var hayatta be.. sıfır şuur, sıfır mantık , büsbütün katıksız duygu. öyle bi gaza gelmiş ki muhtemelen berideki arkadaşlarının arasından hiç düşünmeden fırlayıp akmıştır ortama arkadaşları da arkasından "LA DUR MANYAK MISIN OLUM! delirdi yine bu " diye bağırmışlarlardır. Adam silah çekiyor tekmeler atıyor sarsıyor milleti, hayır amacı yakalamak da değil görüldüğü gibi sadece tartaklayıp hırsını alıyor. videonun ismi de "1 türk dünyaya bedel"di bi de cuk oturmuş, helal olsun abimize