29.11.2012

"Oy nani nani"




Dün bir an yaşadım, anı değil evet sadece bir an. Anların insan üzerinde bıraktığı etki anılara kıyasla çok büyüktür. Çünkü zaman anıları şekillendirir ama “an”lara asla gücü yetmez.

Sabah kampüse çıkıyordum; çıkmak fiilinden anlayacağınız üzere kampüsümüz şehir merkezinden rakım olarak oldukça yüksek bir yerde, öyle ki merkezde yağmur yağarken kampüste kar, merkezde hava günlük güneşlikken kampüste fırtına olabilir ve ilginçtir ki bunların tersi de olabiliyor. Bu yüzden Bolu’da mevsimine göre giyinebilmek bir sanattır, giyimini hava koşullarına denk getirebilen de bir sanatçı hükmündedir.

Okula ilk başladığım günlerde tecrübeli öğrenci arkadaşlarımdan biri “havası nasıl, çok soğuk oluyor mu?” soruma şöyle cevap vermişti: “Bak, Bolu’da 3 kat giyinmen lazım: içine yazlık bir tişört üstüne uzun kollu ince bir hırka ve üstüne mont. Ayrıca hava günlük güneşlik de olsa çantanda hep şemsiye bulundur”. O zaman bu açıklamanın biraz şişirme olduğunu düşünmüşsem de, artık acemilikten bilen kişi mertebesine yükseldiğim şu 5 yılda yeni gelen arkadaşlara aynı cümleyi aynı artistlikle söyleyebilirim, keza bir çok ibretlik olay yaşadık fakat şu an konudan o kadar saptım ki, artık o anıları da anlatarak işin cılkını çıkarmak istemiyorum.

Ne diyordum, dün kampüse çıkıyordum evet, müzik dinliyorum bi yandan da (ergenlikte kulağımdan düşürmediğim kulaklığı artık sadece yolculuklarda kulağıma takıyorum, hey gidi) karışık modda dinlerken Karmate’nin “Lazuri nani” parçası çıktı.(buradan dinleyin) Şevval sam ın girişinden sonra bir süre kemençe çalıyor parçada,işte bu sıralarda otobüs fakültenin oraya gelmişti, indim.

Bizim kampüs ormanın tam içindedir, fakülteye giden yaklaşık 50 mlik yolumuz tam orman kenarında.Bazı sabahlar havada inanılmaz güzel bir orman kokusu, tarifsiz bir oksijen bolluğu olur. Ve bu atmosfer güzel bir soluk olmasının dışında bana başka şeyler ifade eder: çocukluğumu ve karadenizi. bahsettiğim bu orman havası Çaykara da soluduğum ve bir daha da hiçbir yerde soluyamadığım bir havaydı ,ilk denk geldiğimde "köy kokuyo, köy kokuyo" diye sevinçten aklım çıkmıştı. Özellikle yağmur yağdığında inanılmaz güzellikte oluyor ve her seferinde derse girmeyip ormanın içine dalasım geliyordu.

İşte otobüsten tam inip karşıdan karşıya geçeceğim “an”da, sene başından beri hiç denk gelmediğim o mükemmel orman havası birden yüzüme vurdu ve aynı salisede karmatenin solisti uzunca bir “ooy” çekti. (parçayı dinlemeniz şart bunu anlayabilmek için) Bende istemsiz olarak onun kadar uzun olmasa da gözlerim kapalı halde derince çektiğim nefesi aynı perdeden bir “ooy” çekerek verdim. Arkadaşım kolumdan tutarak yolun ortasında gözler kapalı kafa yukarda dikili duran beni karşıya geçirdi.

Bu bahsettiğim “an”larda aklıma hep cennet gelir. Cennetin çok küçük parçalarının dünyada var olduğunu ve o “an”da yaşadığın hissin dünyadaki tüm mutluluklardan apayrı bir yerde tek başına bulunduğunu yani bu dünyaya ait olmadığını düşünürüm. Başka hiçbir his ve duygunun bulaşmadığı bu saf mutluluğu dünyada bir anlığına da olsa yaşamanın bile bu kadar muhteşem olduğu halini sonsuzla çarparak cenneti hayal etmeye çalışırım. Hayal gücümün sınırına geldiğim yerde bırakıp bir cümlelik bir dua eder ve hayatıma kaldığım yerden devam ederim...