7.10.2012

Sonbahar


Ölüm kendi gibi yalın şekilde işlendiğinde beni en etkileyen film konusu. Sonbahar filmi "cemal amcanın 10 yıldır hapiste olan anarşik oğlu Yusuf" un hikayesi. Mekan tüm ihtişamıyla Doğu Karadeniz; Artvin.


Yusuf'a ciğerlerinin çöktüğü haberi veren doktor hapisten çıkabileceğini söyler, Yusuf Artvin e yalnız yaşayan annesinin yanına döner. Ve Karadenizli yönetmen Onur Saylak ın resmen kendi için çektiğini düşündüren muhteşem Karadeniz manzaralarıyla örülü şekilde en son evini,odasını 22 yaşında bırakan 32 yaşındaki adamın sakin yaşamını izleriz. Onca yılın dört duvarından olsa gerek odasında yattığında kabus görür, evin bahçesindeki tahta sedirde yatar hep.

Her şey yerli yerindedir, arkadaşları kendi yolunu çizmiştir, sevdiği kız evlenmiştir. Sadece Yusuf “bu zamanda yaşamıyor” gibidir.

10 kişi ile beraber izleseydik de filmi yarıda durdurup “Yusuf ölecek mi sizce?” deseydik eminim ki o 10 kişide bu ihtimalin tersini hiç düşünmemiş bulurdu kendini. Güzel bir his geçişi. Hayatta çoğu gerçek çok yalındır. Yusuf da bu süreci daha da yalınlaştırmak için elinden geleni yaptı zaten. Bu süreci hızlandırdığını da bildiğinden olacak ki acele etti bazı şeyler için, mesela “baharda çıkarız baharda” diyen arkadaşı Mikail’i (Serkan Keskin) kendisiyle karda kışta yaylaya çıkmaya ikna etti. Mesela aşık oldu.

Filmin en dramatik yanı anne karakteriydi.Oğlunun kendisine hiçbir şey anlatmadığından yakınan çok klasik bir Karadeniz kadını olan (yerel halktan bir teyze oynatılmış) anne çocuğu hastalandığında onu ballı sütle iyileştirebileceğini düşünmekteydi. Oğlu bahçedeki sedirde uyurken sabah öten kargaları söylenerek kovuyordu uyanmasın diye. Bir kız bulup çocuğunun hayatını düzene sokabileceğini düşünüyordu.

Yusuf'un kendisi ve biz dışında öleceğini anlayan tek karakter: gürcü bir hayat kadını. 

Ve filmin yalınlığı, müziği, ve çocukluğumda yazları çok güzel anılarımın geçtiği Karadeniz görüntülerinden sonra en sevdiğim kısmı; ithaf:

 “her daim düşleri peşinde koşan sabırsızlık zamanının güzel çocuklarına...



                                                                                                                     





Not: O beraber izlediğimiz 10 kişiden 5i film sonunda filmi çok yavaş bulduklarını ve sıkıldığını söyleyeceklerdir. Benim için filmin yavaş ilerlemesi “yavaşlık içinde bir şey anlatılmadığı” takdirde bir kritere dönüşür. Bunu da belirteyim efenim.

Hiç yorum yok: